Normalde kişisel blogum ayrıdır. Ama biraz deşifre olmasından birazda o hesabı 5 ten fazla kişinin bilmesinden dolayı bu blogu açtım ve onu buraya aktardım. Sadece burada etiketli yazılar diğer blogda yok. Hem bunu yaptıktan sonra daha bir içten yazıyorum. İçimden geldiği gibi yani..
Diğer blogun adının ne olduğuna gelince.. Ne gerek varki zaten ha o blog ha bu.. tek fark bundaki bazı yazıların çok özel olması ve diğer blogta yer almaması.. Yani o bunun altkümesi :)
Zaman Akıp Gidiyor
7 Eylül 2011 Çarşamba
Niyet Ettim Psikoanalistçi Terapiye Yönelmeye
Sonunda nasıl bir psikolojik danışman olacağıma karar verdim ama geçici karar mı onu bilmiyorum tabi. Zman gösterecek..
Başlarda kendimi gestalt terapiye uygun buluyordum.. Yani farkına vardırma odaklı terapi... Örnekle açıklamak gerekirse sigarayı bırakmak isteyen birisi geldi.. Aşırı bağımlı birisi.. Gestaltçı bir danışman veya psikolog sigaranın ona verdiği zararlardan yola çıkarak kişiye ne yaptığının farkında mısın mesajı verir. Kişi farkında olursa gestaltçıya göre artık kendisinin yapabileceği bir şey yoktur. Kişi ne durumda olduğunun farkında olmuştur ve çözümü kendisi bulmalıdır.
Kişisel görüşüm: Tamam danışan ne yaptığının farkına vardırılmalı ama çözümü kendisi bulacaksa bana neden gelsin demi :)
Davranışçı psikologların amacı ise davranışlardan yola çıkmak. Mesela yükseklik korkusu olan danışanı alıp yüksek bir yere çıkarmak bak bunda bişe yok demek :).. veya ilk veridğimiz örnekten devam edelim. Sigara bağımlısı danışana hap içtikten belli bir süre sonra sigara içmesini söyler. Kana karışan ilaç mide de sigaradaki nikotin ile buluşunca mide bulanması ve kusma yapar. Bunu sık yapan bir sigara bağımlısının artık sigara görünce otomatikman midesi bulanacak ve sigarayı bırakacaktır.
Kişisel Görüşüm: Belki ilerde bu terapi yöntemine dönebilirim ama bence en iyisi psikoanalistçiler..
Psikoanalistçi Danışmanlar ise danışanın geçmişine inerek sorunu çözmeye çalışır ki bence en mantıklısı. Mesela 17-18 yaşlarında eşcinselliğe yönelmiş birisinin geçmişi araştırılırsa 4-5-6 yaşlarında anneyle çok fazla vakit geçirme, babayı nerdeyse görmeme, çekingen (sümsük), ilgisiz bir babaya sahip olma veya cinsel istismara maruz kaldığı gözlenir. Buradan yola çıkılarak uzun süreçli bir tedavi başlar. Kişinin açığa vuramadığı bilinçaltındaki olayları açığa çıkarmak ve onlar üzerinden çözüm bulmak ilk amaçtır.
Mesela kişi dua ettiğinde rahatlar neden? Çünkü bilinçaltındakileri yaratıcısıyla çekinmeden eksiksiz paylaşmış dile getirmiştir. Birde bunu bir insana , psikoga veya psikolojik danışmana açsa, ne kadar rahatlayacağını siz düşünün.
Ben şu an psikoanalistçiyim ve kendimi bu terapi dalında geliştiriyorum... Ne bilim bence en mantıklısı o yani (: ..
Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız size hangisi daha mantıklı geldi mesela?
6 Eylül 2011 Salı
Kimseye Muhtaç Olmayacaksın.. Abine Bile..
Demiştimya geçenlerde htc desire z telefon aldı abim bana diye.. Daha yeni aradı dedi telefon 850 imiş sen bana neden söylemiyorsun ben dedim hepsiburadada 720 görünüyor kdv dahil 850ymiş sonradan farkettim diyor koca şeyi farkedemedin mi.. dedim yok.. sonra konuşma uzadı tekrar dile geldi amaan sanki 850 bilsem almayacakmıydım.. madem öyle neden söylüyorsun ..
Sonra dedi 850 bu 300 de gitar 1150 ben sana aylık 180 lira falan verecektim onun 8 ayından düş işte.. dedim abi gönlünden geçmezse hiçbirşey verme istersen hiçbirşey alma .. dedi yok falan.. sonra dedi sen çok harcama yapıyormuşsun annem babam şikayetçi.. dedim e üniversite öğrenciyiz(şuan 2 ye geçtim) bir kot görüyoz alıyoz.. bir ihtiyaç oluyor alıyoz.. aha mesela telefon aldın bunun yedek şarj cihazı/batarya, kılıf, koruması falan var daha onları alacam dedi e alma batarya şartmı.. bende bekliyorumki kardeşim onları toplasan 50 lira falan yapar benim hesaptan alsana..
Yok.. Gerçekten abinde olsa muhtaç olmak kötü.. 2 bin maaş alıyorsun arkadaş kardeşine 50 liralık bir şeyi ben alırım demek çok mu zor...
Telefonu ben zorla istemedim..İddaaya girdik dedim sen polisliği kazanırsın o dedi yok kazananmam e o zaman kazanırsan ilk maaşının %20 si benm o da dedi tamam la nede olsa kazanamayacam..
Kazandı..
Mezun oldu..
İlk maaşını aldı dedi ben sana para vermek yerine telefon alayım bende tamam o zaman dedim.. telefon seçmemi istedi 3 ay sonra HTC desireyi seçtim şimdide böyle işte.. ben sana aylık 180 vermeyi düşünüyordum ama telefon aldım gitar aldım 8 ay vermeyecem.. Madem verme niyetin var vermeyecen bari dile getirip moralimi bozma..
Neyse ya.. dediğim gibi şu 3 sene bir geçseydide maaşımı elime alsaydım.. İşte şimdi diyorum iyiki kazanmışım ...
5 Eylül 2011 Pazartesi
Yeni Telefonum HTC Desire Z İnceleme
Derken bir sitede hepsiburada'nın HTC Desire Z 720 TL reklamını gördüm inceleyelim bakalım dedim. 2-3 Saat inceledim, sözlüklerden çok fazla yorum okudum ve sonuç olarak almaya karar verdim. Abimin telefon hediye sözü vardı zaten tel seç diyordu. Aradım seçtim dedim ve 5 dk sonra hepsiburada üzerinden aldım.
Şu an kargolama aşamasında. 9-19 Eylülde istanbulda olacağım için adresi abimin adresi oalrak verdim. Yani tel ayın 9unda elimde .. Telefon çok çok hoşuma gitti. Heyecanlandım valla..
Yeni Telefonum HTC Desire Z'nin araştırmalarım sonucu genel olarak 2 eksisi var.
- 180 gr yani ağır bir tel ve 3,7'' .. Ama kullandıkça pekte önemli olmayacağını varsayyorum.
- Önde kamerası yok yani görüntülü görüşme yapılamıyor. Çokta lazım değil bana :)
Pozitif yanlarını saymakla bitiremeyeceğim. Yukardaki ikisi haricinde herşey son düzey diyebilirim.
letsgomobile.org incelemesi şu şekil
letsgomobile.org incelemesi şu şekil
Marka | HTC |
Model | Desire Z |
Form faktör | Slide sideways |
Renk | Black |
Şebeke | |
GSM şebeke | 3G, EDGE, GPRS, GSM, HSDPA (3G), HSUPA |
Servis | 800, 850, 1800, 1900, 2100 |
Bağlantılar | |
Bluetooth | v2.1 with A2DP |
Kızılötesi | Hayır |
Wi-Fi(WLAN) | Evet |
USB | EvetMicroUSB v2.0 |
Faks / Veri | Evet |
Ekran | |
Ana ekran | Color TFT capacitive touchscreen |
Renkli ekran | 16.000.000 renkler |
Boyutlar | 93.9 mm mm. |
Çözünürlük | 480 x 800 piksel |
Dış ekran | Hayır |
Bellek | |
Dahili bellek | 1.5GB |
Harici bellek | 32GB |
Bellek Kartı yuvaları | 1 |
Bellek kartı tipleri | MicroSD, MicroSDHC |
Temel özellikler | |
Pil | Standard battery, Li-Ion 1300mAh |
Bekleme süresi | Bilinmiyor |
Konuşma süresi | Bilinmiyor |
Arama | |
Tireşim | Evet |
Foto ID | Evet |
Melodiler | MP3, WAV |
Kamera | |
Kamera | Evet |
Megapiksel | 5 megapiksel |
Maks. fotoğraf çözünürlüğü | 2592x1944 piksel |
Dijital zum | Yesx |
Optik zum | Hayır |
Otomatik netleme | Evet |
Flaş | Evet |
Video kayıt | Evet |
İkinci (dahili) kamera | Evet |
Mesaj | |
SMS | Evet |
MMS | Evet |
T9 metin girişi | Evet |
E-posta | Evet |
HTML tarayıcı | Evet |
Multimedya | |
FM radyo çalar | Evet |
Java desteği | Evet |
Ses çalar | AAC, MP3, WAV |
Video oynatma | H264, MP4 |
Özellikler | |
Melodi ekleme | Evet |
Ajanda fonksiyonları | Organiser, Voice memo |
Görüntülü görüşme | Hayır |
Diğer özellikler | Android OS, v2.2 (Froyo), Qualcomm MSM 7230 800 MHz, Digital compass, Aluminum unibody casing, YouTube, Google Talk, Picasa integration, Google Search, Maps, Gmail, HTC Sense UI, Optical trackpad, Accelerometer & Proximity sensor, 3.5 mm audio jack |
Format | |
Ağırlık | 180 g. |
Boyutlar (Y x G x D) | 119x60.4x14.2 mm. |
chip.com daki incelmesi şu şekilde..
Ekran | Kapasitif 480 x 800 WVGA LCD |
Hafıza | 512 MB RAM, 8 GB MicroSD |
Kablosuz | 3G, 802.11b/g/n, Bluetooth |
Ağırlık | 180g |
Konuşma/Bekleme Süresi | 590dk / 430s |
Kamera | 5 MP AF, 720p Video |
Neredeyse diyoruz zira HTC Desire Z'in gözümüze çarpan tek eksiği görüntülü konuşma için önde herhangi bir kamerasının yer almaması. Üründe yer alan özelliklere baktığımızda ise ilk olarak artık neredeyse bütün HTC modellerinde standart olan kapasitif dokunmatik ekranı görüyoruz.
Android 2.2.1 Froyo işletim sistemiyle gelen ürün, mükemmel bir dokunmatik performansı sunuyor ve HTC Sense arabirimiyle de istediğiniz bilgiye farklı ekranlardan kolayca erişmenize olanak tanıyor. Özellikle de tuşlara fiziksel olarak dokunma ihtiyacı duyan kullanıcılara hitap eden Desire Z, kullanımı nispeten kolay olan bir klavyeye sahip.
Kablosuz konusunda da epey yetenekli olan Desire Z, 802.11n desteğinin yanında 3.5G ile 14.4 Mbps hızında şebeke bağlantısı sunuyor. 1.5 GB dahili hafızası olan ürünle birlikte 8 GB MicroSD kart gelmesi ise beğenimizi kazanan bir başka nokta oldu. 720p HD video kaydı yapabilen kamera, yine HD videoları rahatça oynatabilen 800 MHz işlemci ve 3.5mm ses çıkışı da Desire Z'in çoklu ortam özellikleri arasında. Son olarak üründe hareket, yakınlık ve ışık ambiansı algılayıcısı olduğunu da belirtelim.
Bu da İnceleme videoları:
Ürün her yerde övülüyor kısacası.. Ürün bana ulaştıktan sonra kullandıkça burdan gözlemlediklerimi aktaracağım. Almayı düşünenler bu yazının altında belirtilen etiket: Bir HTC deneyimim ' e tıklayarak telefon hakkındaki görüşlerimi topluca okuyabilirler. Tabi 5 eylül 2011 de veya ona yakın tarihlerde bu yaıyı okuyorsanız daha fazla bir şey ekleyememişimdir :)
* Bu arada HTC yi nedense hep HaTiCe diye okuyorum :)
Neden Hıçkırıyoruz ki ?
Geçenlerde facebook üzerinde gezinirken niçin hıçkırırız isimli bir paylaşıma rastladım. Aslında hep merak etmişimdir ama hiç araştırasım gelmemişti. Rastladım ve lafı uzatmadan direk yapıştırayım..
Akciğerlerimiz kaburgalarımızın içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldığımızda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak şişerler.
Göğsümüzü karnımızdan ayıran ve akciğerlerimizin altına bitişik büyük bir kas olan diyafram, büzüşerek ciğerlerimizin genişlemesini sağlar, nefes almamıza yardımcı olur.
Süratli yemek yenildiğinde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alınır. Hıçkırık,
yiyeceğin yüzeyine yapışarak sindirim sistemine giren bu havayı atmak için sistemin gösterdiği bir tepkidir. Diyafram süratle büzüşerek, çok ani ve hızlı nefes almamızı sağlar. Bu arada boğazımızın üst tarafında, ses tellerimizin bulunduğu kısımda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da 'hıck' şeklinde bir sesin çıkmasına neden olur.
Midedeki bir olayla diyaframın ilişkisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakın hatta iç içe geçmiş olmalarındandır. Bu nedenle en çok yemekten sonra
hıçkırırız. Sindirim işlemi bittikten sonra hıçkırık olmaz. Hıçkırığı önlemek için çok çeşitli öneriler vardır.
Baş aşağı durmak, yavaş yavaş su içmek, kolları yukarıda tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmağı kulağa bastırarak su içmek ve korkutmak gibi.
Bunlardan korkutarak insanı şok etmek, dolayısıyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframın mideyi itmesini sağlamak ve de kandaki düşük karbondioksit seviyesinin hıçkırığın oluşumunu hızlandırdığı bilindiğinden nefesi tutmak en mantıklı
önlemlerdir.
Aslında ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hıçkırıklar yaklaşık 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle uğraşırken, o zaten kendi kendine kesilir. Hıçkırığı kesmek için kabul edilen genel görüş hiçbir önlemin hıçkırığı kesmediğidir.
Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tıbbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapılması bile gündeme gelebilir.
Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmaların, enfeksiyonların ve ülser gibi hastalıkların da hıçkırığı meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hıçkırık süresince bir şey yememekte ve içmemekte fayda vardır, çünkü bu sırada tekrar fazla hava alınabilir.
Hıçkırığı önlemek için en iyisi yemeği yavaş yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatlı içki içmeyin, yemeğe konsantre olun, çok konuşmayın ve gülmeyin. Yemeğe saygınız ne kadar artarsa, hıçkırık o kadar azalır.
Akciğerlerimiz kaburgalarımızın içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldığımızda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak şişerler.
Göğsümüzü karnımızdan ayıran ve akciğerlerimizin altına bitişik büyük bir kas olan diyafram, büzüşerek ciğerlerimizin genişlemesini sağlar, nefes almamıza yardımcı olur.
Süratli yemek yenildiğinde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alınır. Hıçkırık,
yiyeceğin yüzeyine yapışarak sindirim sistemine giren bu havayı atmak için sistemin gösterdiği bir tepkidir. Diyafram süratle büzüşerek, çok ani ve hızlı nefes almamızı sağlar. Bu arada boğazımızın üst tarafında, ses tellerimizin bulunduğu kısımda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da 'hıck' şeklinde bir sesin çıkmasına neden olur.
Midedeki bir olayla diyaframın ilişkisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakın hatta iç içe geçmiş olmalarındandır. Bu nedenle en çok yemekten sonra
hıçkırırız. Sindirim işlemi bittikten sonra hıçkırık olmaz. Hıçkırığı önlemek için çok çeşitli öneriler vardır.
Baş aşağı durmak, yavaş yavaş su içmek, kolları yukarıda tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmağı kulağa bastırarak su içmek ve korkutmak gibi.
Bunlardan korkutarak insanı şok etmek, dolayısıyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframın mideyi itmesini sağlamak ve de kandaki düşük karbondioksit seviyesinin hıçkırığın oluşumunu hızlandırdığı bilindiğinden nefesi tutmak en mantıklı
önlemlerdir.
Aslında ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hıçkırıklar yaklaşık 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle uğraşırken, o zaten kendi kendine kesilir. Hıçkırığı kesmek için kabul edilen genel görüş hiçbir önlemin hıçkırığı kesmediğidir.
Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tıbbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapılması bile gündeme gelebilir.
Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmaların, enfeksiyonların ve ülser gibi hastalıkların da hıçkırığı meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hıçkırık süresince bir şey yememekte ve içmemekte fayda vardır, çünkü bu sırada tekrar fazla hava alınabilir.
Hıçkırığı önlemek için en iyisi yemeği yavaş yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatlı içki içmeyin, yemeğe konsantre olun, çok konuşmayın ve gülmeyin. Yemeğe saygınız ne kadar artarsa, hıçkırık o kadar azalır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)